Pages

Ordunun Başkumandanları: Lenfositler

Makrofajların sağladıkları koruma vücut için gerçekten de son derece önemlidir. Düşmanların istilası, birinci planda bu akıllı hücrelerin faaliyetleri sayesinde sindirilmektedir. Peki makrofajlar bu kadar yoğun bir faaliyet içindelerse, bir başka öldürücü hücre olan lenfositlerin varlığı neden gereklidir? Neden vücut için ikinci bir korumaya ihtiyaç duyulmaktadır?


Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi.
(Nahl Suresi, 78)

Bunun nedeni istilacıların farklı özelliklerde olabilmeleridir. Her an bizimle buluşabilecek muhtemel düşmanlara karşı beden içinde ayrı ayrı tedbirler alınmıştır. Kimi zaman çok kapsamlı ve kuvvetli bir orduya ihtiyaç duyulabilir. Çünkü bazı düşmanlar, işgal ettikleri bedeni tümüyle ele geçirebilecek kadar güçlü olabilmektedirler. İşte böyle tehlikeli durumlarda lenfositler devreye girer ve işgalcilerle sıcak bir savaşa başlarlar.



Sağda T hücreleri kanser hücresine saldırıyor. Aşağıda bu işlem sırasında T hücresinin yaptıkları görülüyor. Öldürme işlemi sırasında T hücresi içindeki perforin proteinini açığa çıkarır. Perforin proteinleri hedefteki hücrenin zarında delik açarlar. Böylece sıvı ve tuzlar hedef hücrenin içine girer ve sonunda zararlı hücre içine çökerek ölür.

(1)T hücresi çekirdeği, (2)T hücresi boşluğu, (3)perforin molekülleri, (4)öldürücü T hücresinin içi, (5)hedef hücrenin içi, (6)hedef hücrenin zarı, (7)T hücresi zarı

Lenfositler, düşmanları durduracak zehirli kimyasal silahlara sahiptirler. Birkaç mikron büyüklüğündeki bir hücrenin, zehir üretimine başlayabilmesi ve bunu gerekli yer ve durumlarda da kullanmayı başarabilmesi kuşkusuz muhteşem bir yaratılış delilidir. Teknolojik imkanları olan akıl sahibi bir insan için bir zehirin üretilebilmesi son derece kompleks bir işlemdir. Oysa buradaki üretici, kanda dolaşan herhangi bir hücredir ve kuşkusuz hiçbir kimya bilgisine sahip değildir. Dahası, üstün yetenekli lenfosit için sadece bu zehire sahip olması da yeterli değildir. Onu nerede muhafaza etmesi ve nerede kullanması gerektiğini tespit etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde hem kendisi taşıdığı zehirden dolayı zarar görecek hem de vücut, kendi askerlerinin saldırısı ile yenik düşecektir.


Lenfositler o kadar tedbirli ve akıllıdırlar ki, özelliklerini anlatırken adeta şuurlu bir insandan bahsediliyor izlenimine kapılabilirsiniz. Aslında bu karşılaştırma bile yeterli değildir. Çünkü şuurlu ve tedbirli bir insan bile ister istemez hata yapabilir. Oysa lenfositler için bu ihtimal geçerli değildir. Bu akıllı hücrelerin öncelikle vücut tarafından kendileri için üretilen zehiri ne kendilerine ne de bizlere zarar vermeyecek şekilde taşımaları gerekmektedir.


Lenfositler, bu maddenin muhtemel zararını bilircesine zehiri kendi hücre zarlarında bulunan keseciklerin içinde taşırlar. Lenfositlerin büyük bir tedbirle taşıdıkları bu zehiri hangi hücreye enjekte edeceklerini biliyor olmaları gerekmektedir. Bu bilgiden yoksun olmaları son derece büyük bir tehlikedir, çünkü bu usta savaşçılar vücuttaki "her hücreyi" ortadan kaldırabilecek kadar güçlüdürler. Düşman ile dostu ayırt edememeleri vücuttaki tüm hücrelerin ölümüne neden olabilir.


Tıp bilimi ile uğraşanlar, bu üstün yeteneğe hayretle şahit olurlar. Lenfositler düşman hücreleri tanır, bu hücrelere yaklaşır ve yanlarında taşıdıkları zehiri bu düşman hücrenin içine enjekte ederler. Gözleri veya kolları olmayan bir mikroorganizma nasıl olup da, görünürde birbirinden pek farkı olmayan bu mikro canlıları ayırt edebilmektedir? Lenfositlerin bu işlem sırasında kullandıkları yöntemler gerçekten de şaşırtıcıdır.



Resimde HIV virüsünün saldırısına uğramış olan bir T lenfositi görülmektedir. T lenfositleri son derece güçlü hücreler olmalarına rağmen, HIV virüsünün kendisini yenileme hızı karşısında etkisiz kalırlar. Vücuttaki savunmaya tanıtılamayan sürekli değişime uğrayan HIV virüsü, savunma hücrelerine saldırır ve vücuttaki bu sistemi etkisiz hale getirir.


İnsanlar birbirlerini dış görünümlerinden ve seslerinden tanırlar. Lenfositler ise düşmanlarını sahip oldukları protein moleküllerinden tanırlar. Bakteri ve virüs proteinlerinin her biri, insanın sahip olduğu proteinlerden farklıdır. Bağışıklık hücreleri bu farklılığı hemen algılarlar.47 Bu oturduğunuz eve bir hırsızın girmiş olması gibidir. Siz eve bir yabancının girmiş olduğunu nasıl hemen hissederseniz lenfositler de vücuttaki bu beklenmedik misafiri, sahip olduğu bu farktan dolayı hemen anlamaktadır.


Bu mucizevi durumu Darwinistlerin kendi teorilerine göre açıklamaları gerekir. Lenfosit bir hücredir ve yaptığı şeyleri deneyip yanılarak "öğrenme" gibi bir durumu yoktur. Evrim savunucularının tüm bunları açıklayabilmeleri için, söz konusu savunma hücresinin zaman içinde vücut hücreleri ile düşman hücrelerini ayırt etmeyi öğrenmesi, bunları nasıl öldüreceğine karar vermesi, bunun için zehir üretmesi, kendine ve içinde bulunduğu bedene zarar vermemek için bu zehiri taşıyacak keseler meydana getirmesi gibi aşamaları izah etmeleri gerekmektedir. Ayrıca tüm bunları yaparken hayatta kalmayı da başarması gerekmektedir. Evrime göre bütün bu aşamalar tesadüfen meydana gelmelidir. Çünkü evrimin temelinde şuurlu ve planlı gelişmeler yoktur. Herşey kontrolsüz bir ortamda rastgele gelişmelidir.


Şu durumda evrimin iddialarına göre lenfosit de ancak vücudun savunma ihtiyacı başgösterdiğinde, tesadüfi mutasyonlar sonucunda yavaş yavaş bahsettiğimiz özelliklere sahip olacaktır. Tabi, yüzlerce, hatta binlerce yılı alacak olan hayali tesadüfi aşamalar sırasında insan vücudunun nasıl korunacağı meçhuldür. Bu şartlar altında, savunma sistemi gelişmemiş bir vücut, içine giren bakteri veya virüs nedeni ile birkaç gün içinde ölebilir. Ama bu mükemmel ve akılcı sistemi meydana getirdiği öne sürülen tesadüfler her nasılsa, o kadar yerli yerinde ve planlı meydana gelmiştir ki, tek bir hatadan bile bahsetmek mümkün değildir.



Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne Yüce'dir.
(Mümin Suresi, 64)

Yukarıdaki hikayeyi kabul etmek elbette ki mümkün değildir. Ancak şaşırtıcı olan evrimcilerin temel iddiasının bu olmasıdır. Şuursuz tesadüflerin hata yapmadan mükemmel organizmalar, sistemler ve kompleks yapılar meydana getirmesi mümkün değildir çünkü zaten tesadüflerin kendileri mevcut sistem içinde hataya sebep olurlar. Belirli bir kompleksliğe sahip herhangi bir mekanizmaya bile yapılan rastgele bir müdahale, mutlaka zarar getirecektir. Savunma sistemi gibi olağanüstü derecede kompleks bir sistemin tesadüfen oluşmayacağı ve gelişmeyeceği ise açıktır. Hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan bir masalı, bilimsel terimlerle süslemek, bu masalı kurtarmayacaktır kuşkusuz.



Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı.Dilediği bir surette seni tertib etti.
(İnfitar Suresi, 6-8)

Bütün bu anlatılanlar karşısında insanın vereceği bir karar vardır. Ya şuursuz tesadüflerin bütün bunları başardığına ve mucizeler meydana getirdiğine inanacak ya da bu iddianın son derece temelsiz ve mantıksız bir hikayeden ibaret olduğu gerçeğini kabul edecektir. Eğer tüm özellikleriyle kusursuz bir savunma hücresinin varlığından bahsediyorsak, burada şuursuz ve plansız tek bir aşamanın bile devreye giremeyeceğini açıkça görmek gerekir. Lenfosit, kendisini yaşatan tüm organelleri, zehirini taşıyabileceği keseleri, düşmanlarını tanıma kabiliyeti ve savaşma yeteneği ile birlikte var olduğu sürece işlevini görebilir ve varlığını sürdürebilir. Bu özelliklerden bir tanesini ayırıp bir kenara atmamız, tek bir tanesini alıp "bu uzun zaman içinde aşamalarla oluştu" dememiz mümkün değildir. Bu hücre, diğer herşey gibi Allah dilediği anda, tüm özellikleri ile insan vücudundaki yerini almıştır. Allah dilediği için her bedende görevini mükemmel bir şekilde yerine getirmektedir, her an, her yaptığı işte Rabbimiz'in gözetimi altındadır. Allah bir ayetinde bu gerçeği şu şekilde bildirir:


Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
Lenfositlerin Görev Dağılımı: B ve T Lenfositleri


Antikor ve antijenin birbirine uyumu


T hücrelerinin taşıdıkları antijenleri B lenfositlerine tanıtmalarının ardından B hücreleri çoğalır. Bunun sonrasında ise bunlara uygun antikorlar üretmeye başlarlar. Antikorun antijene olan uyumu ise kusursuz bir tasarımdır.



Savunma sisteminin en temel elemanlarından olan T hücreleri timus bezinde üretilirler. Üretimin ardından bir dizi eğitim başlar. Çünkü T hücreleri, karşılarına çıkan antijenleri tanımak zorundadırlar. Bu mucizevi eğitim sonucunda hücreler laboratuvarda yapay olarak üretilen antijenleri bile tanıyabilmektedirler.


B hücreleri vücudun silah fabrikalarıdır. Kemik iliğinde oluşur, kan yolu ile lenflere geçer ve burada yaşamlarını sürdürürler. Tehlike anında lojistik destek B hücreleri tarafından sağlanır. Düşmanı öldürmek için üretilen silahlar antikorlardır. B hücreleri Y şeklinde antikorlar meydana getirir ve bunların binlercesini yuvarlak bedenlerine yapıştırırlar. Hücrenin kılıfını artık bu algılayıcı antikorlar oluşturmaktadır. Vücuda giren bir yabancının bu algılayıcı radardan kaçması mümkün değildir. B lenfositleri bu şekli aldıktan sonra yıllar boyunca bedende tıpkı bir dedektif gibi dolaşırlar. Vücuda bir yabancı girdiğinde ise alarm durumu başlamış olur. B lenfositleri bunları hemen algılar ve düşmanın bulunduğu yere doğru hızla ilerler. Bu hücreler, yakaladıkları düşmanın, örneğin bir virüsün tüm proteinlerini içlerine alır ve onu parçalarlar. Daha sonra virüs parçalarını ise kendi hücrelerinin yüzeyine yapıştırırlar. Olay sona erdiğinde B lenfositinin üzerinde virüs parçaları kalır. Bu parçalar, artık düşmanın kime ait olduğunu belirleyen "antijenlerdir".


Bu aşamadan sonra B hücrelerinin desteğe ihtiyacı vardır. Destek için yaratılmış olan yardımcı T hücreleri hemen bir ihtiyaç durumu olduğunu fark eder. Yardımcı T hücreleri antijen parçaları taşıyan B hücrelerini tanır ve onlara yaklaşıp çarparlar. Bu çarpışma sırasında B lenfositleri T hücrelerine bir dizi direktif içeren bir madde salgılar. Bu direktiflerde söz konusu antijenin bir "düşmana" ait olduğu ve bu düşmanın kimliğini diğer T ve B hücrelerine ya da bir başka deyişle diğer polis birimlerine göstermesi gerektiği belirtilmektedir.48 Yardımcı T hücreleri direktifleri alır almaz oradan uzaklaşırlar.


Bu aşamada T hücrelerini yakından tanımak yerinde olacaktır. T hücreleri, kalbin hemen üzerinde yer alan timus bezinde oluşurlar. Olgunlaştıktan sonra burada çeşitli antijenleri tanımayı öğrenirler. Bu eğitim yaşantımızın geri kalanı için son derece önemli bir eğitimdir. Antijeni tanımayan bir savunma hücresinin vücudu savunması kuşkusuz ki mümkün değildir. Timusta oluşan T hücreleri o kadar kapsamlı bir eğitimden geçerler ki, doğada bulunan "yüz milyonlarca" antijeni rahatlıkla tanıyabilmektedirler. Aldıkları eğitimi mucizevi ve olağanüstü kılan ise bedenimizde, laboratuvarda oluşturulan yapay antijenleri bile tanıyabilen T hücrelerinin bulunmasıdır. Vücudun içindeki gözle görülmeyen bir hücrenin, dış dünyadaki tehlikelerden haberdar olup ona göre tedbir geliştirdiği gerçeğine karşı evrimcilerin getirdiği veya getirebilecekleri herhangi bir açıklama yoktur. Bu müthiş gerçeğin tek açıklaması, dış dünyanın da bedenin içindeki yapıların da Yaratıcısı'nın "tek" olmasıdır. Kuşkusuz, bu Yaratıcı herşeyi kusursuz yaratan Allah'tır.


Tehlike anında direktifi alan yardımcı T hücreleri aldıkları bilgiler doğrultusunda bedene yayılırlar. Artık vücuttaki tüm B hücreleri düşmanın varlığından haberdardır ve onun tüm özelliklerini tanımaktadır. Bu tehlike karşısında yardımcı T hücreleri tarafından uyarılan B lenfositleri çoğalmaya başlarlar. B hücreleri adeta birkaç bin kez bölünürler. Ancak üretilen yeni hücreler daha önceki B hücreleri gibi algılayıp yok etme kabiliyetine sahip değildirler. Onların görevi bu kez, beden içine yayılarak antijenleri aramaktır. Bu hücreler uygun antijenleri bulduklarında onlara yapışırlar. Böylece savunma sisteminin bir başka kan hücresi olan "doğal öldürücüleri" harekete geçirirler. Yok etme işlemini kendilerinden daha güçlü olan bu hücrelere bırakırlar.


B lenfositlerinin antikor fabrikalarını üretmeleri ve antikor üretimine başlamaları yaklaşık 5 gün sürer. Bu süre içinde vücudun savunmasını, doğuştan var olan bağışıklık sisteminin görevli hücreleri devralır. İnsan bu süre içinde kendisini oldukça halsiz hisseder ve genellikle ateşi yükselir. 5 günün ardından B hücreleri görevi devraldıklarında, düşman hücreler hızla öldüğünden iyileşme baş gösterir.


Kızamık gibi bazı hastalıkları hayatımız boyunca sadece bir kere geçirmemizin sebebi B lenfositlerinin artık kızamık virüsünü tanıyor olmasıdır. Virüs, vücuda girer girmez bu hücreler tarafından tanındığından hemen sindirilir ve ortadan kaldırılır. Virüsün tekrar hastalığa sebep olmak için fırsatı yoktur. Vücuda aşı ile hastalık mikrobu enjekte edilmesinin sebebi de B hücrelerine bu hastalığı tanıtmaktır.49